3 Haziran 2014 Salı

LAÇİN CEYLAN: Gece Gündüz Yürüyen Kadın

LAÇİN CEYLAN: Gece Gündüz Yürüyen Kadın                         Yusuf Eradam


      Laçin Ceylan’ı, bu fesleğen kadını, “Tarık Akan’lı TV dizisi Gece Yürüyüşü’nün Tülin ablası” olarak tanırsınız… tanır mısınız?
      Laçin, hep ünlü bir sanatçıydı, siz daha yeni mi işittiniz. İstanbul’a git dedim bir kahve falı ardından. Kapılar kapıları, pencereler pencereleri açacak, dedim. Yüzü de tanındı. Bunu biliyorum, çünkü onunla İstiklâl Caddesi’nde yürüyemez olduk. Tülin abla karakterindeki vericilik, düşüncelilik Laçin’de de var. Ama halkımızın pek sevdiği “acılarımı içime gömerim de yine fedakârlıktan geri durmam, ben saltık dostum, benimse kimseye gereksinmem yok,” gibi bir küstahlığı yoktur Laçin’in. İhtiyacınız, ihtiyaç duyulmak ihtiyacıysa, kaçınılmaz olduğunda bunu da yaşatır size.
     Laçin Ceylan onunla tanıştığımda Ankara’da konservatuvarın tiyatro bölümünde öğrenciydi. O gün bu gün işte, tam 15 yıldır, profesörlükten zor olduğunu bildiğim “Yusuf abi” unvanımı yitirmemek için gece gündüz çalışıyorum. Benim alınganlığım yüzünden bir yıl kadar ayrı kaldık, sonra Tenedos Kafe’de tiyatro sporu yapan dostları izlemeye gitmişiz ayrı ayrı…ansızın vuslat…ve kolkola çıkmışız dışarı. Bisiklete yeniden binmek gibidir, emek verilmiş ilişkilerin yeni başlangıçları.      
     Her erkeğin arkasında isteyebileceği bir kadın o. Bu yüzden de zor bir kadın, ismiyle müsemma, çünkü erkeğinin arkasında değil yanında durur hep ve bir kedi olduğundan da erkeği ona bu görevi bahşetmiş edası takınır da Laçin’i çantada keklik bilirse suratının orta yerine tırmığı yer. Bakın etrafınıza, yüzü yaralı ve o yarasından gelen gücü nereye devireceğini bilemeyen heriflerle dolu ortalık. Birinin adı Al Pacino’ydu galiba. Sonra ünlenmiş, Oskar falan almış diye duydum. Herif o sıkıntıyla Oskar almış. Açtığı yara da adı gibidir Laçin’in. Ceylan sanır da, avlamaya yeltenirseniz yanılırsınız, çünkü yalçın bir kayanın üstündeki bu deli ceylan, bu özgür Şirine, siz ayçiçeği tarlasındaki bütün günebakanları (devramberleri) dişleme hevesindeyken o günebakan tarlasında kelebeklerle oynaşan kedi oluvermiştir. Günebakanların başlarını güneşe değil aşağı eğmeleri bundandır. Ona çekilirsiniz. O sizden çekilirse, Allah yardımcınız olsun. Bütün kazandığınızı uhuya yatırırsınız.
     “Niye baktın öyle?” deyiverir yemek yerken sizin onu izlediğinizi anlayınca. Onunla başbaşa yemek yemek keyfinden yemeği unutmuşsunuz, yaşadığı anın ayrıntılarını sevgi ile kucaklayıp hayata nasıl da sımsıkı sarılışını izlerken ben, bıyığımın sol yanından göz çizgilerime ulaşmaya çalışan mimik kaslarımın keyfini gözlerimde yakalayıvermiştir. Anlar, anlayınca da “Ihı,” diyerek gülümseyiverir. O sırada, konuyu değiştirmek gerekir. Örneğin, film çekimleri için gittiği yerlerde tanıştığı ve Cihangir sohbetimize coşkuyla taşıdığı insanların hepsinin her koşulda hayatta kalmayı başarmış, ne acılara gülüp geçmiş de yıkılmamış kadınlar oluşunun sebebinin Laçin’in de kendi kendini yaratmış bir genç kadın (self-made woman) oluşu mudur acaba? Bu konuda mı sohbet etsek ki? Yok, bunu biliyoruz. Tespit böceği Yusuf susmayı da bilmeli.
     Erkekler kendilerini dinleyen kadınları severler. Dinlemeyi bilmek meziyettir tamam, hep ben konuşcam diye mekanı ve sohbeti istila etmemek…ona da eyvallah, ama Laçin sadece dinlemez…o hem dinler, hem de hızla yorumlar ve sohbeti nasıl sürdüreceğinin kurgusunu yapıverir kafasında. İkili ya da çoklu sohbet boyunca susmuşsa, hele bir de yüzünü hafifçe önüne düşürmüşse, bir bit yeniği arayın bu sessizlikte, size tahammül sürecine girmiştir, yüzünüze inecek bir tırmık yola çıkmış olabilir.
     Etrafındakilerin ondan beklentilerini de doyurmaya çalışır Laçin. Ama mutsuzluğunuzu ve kendinizi sevmeyişinizi ancak onunla birlikte taşıyabiliyorsanız, e doğal olarak da kendindeliğinizi yitirmek üzereyseniz ve ona bağımlılık sürecinde usulca ölüyorsanız, o da mezarınızın fizibilite ve kazı çalışmalarını kendisinde başlattığınızı görürse, ki görür, o zaman “organize” güler ve kararını vermiş bir kadının rahatlığı ile şenlendirir ortamı. Çünkü şimdi ve burasıdır kurtarması gereken. Yarın yola başkası ile devam edecektir Laçin Ceylan. Aslolan yoldur, “yola devam” diyebilmektir. Bu kayanın altı cıvıdıysa, başka bir kayaya zıplayıverir Laçin. Size tahammül etmenin en başta size hakaret olacağını bilir çünkü.
     Fesleğenliği de bu yüzden. Dünyanın en güzel kadınıdır, bunu bilmezseniz ve siz kendine hayran ölü taklidi yapıyorsanız ve o da sizi hayranlıkla izlesin istiyorsanız, hep kokacağını sandığınız bu fesleğen ansızın kurur: “Güz geldi haanıım!” Dün misler gibi evinizi şenlendiren fesleğen akşama kurumuş, n’apcanız? Bir bilen arkadaşınızı mı ararsınız? “Kurumuş fesleğeni yemekte kullanabilir miyim?” Hal böyleyse, geri döndüremediğiniz çiçeği, başka bir sinerji kaynağına dönüştürme çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
     Oyunculuk mesleği gereği, sahnede, beyazcamda ya da perdede birçok maske takmak zorunda kaldı Laçin, ama siz maskesine, “personasına” hayranlardansanız, hele hele kinik kuşkuculardansanız, kuşku ve korkularınızı sözel agresyonla da soslayıp meziyet ya da fazilet mezesi gibi sürüyorsanız sofraya, ayağınızı denk alın derim. Laçin, set dışında, nadiren oynar çünkü. Oynuyorsa da salt komiklik için, ya da durumu kurtarmak için, ya da sizi sohbetten atmak için oynar ve bile bile kötü oynar ki oynadığını anlayasınız. Sizin uzatmak istediğiniz konuyu “zararlı” addettiyse, hele hele “tamam, bu konuyu kapattım,” diyor ve hiçbir şey olmamış gibi başkasıyla havadan sudan konuşabiliyorsa vay ki halinize, vaylar halinize. Laçin’in gerçek hayatta da oynadığını görmek beni ürkütür. Birine bi tırmık inecek şimdi diye. Kurtardığı durumun merkezinde olmayı hiç istemem. Gördüm, o merkezdeki kişi değer kaybına uğruyor çünkü. Aşkta erozyonu görmezden gelmek, film bitmek üzere “Aç gözünü!” diyene kulak asmamaktır. E, bu durumda da “Mevlüt şekerin akide mi olsun?” diye sormaz Laçin, nafile beklemeyin.
     Öleceğimi bildiğim anlarımda kalburu sallarım, sallarım, üstünde kalan taşlara bakarım. Laçin’dir bir tanesi. Bunu sesli dile getirsem, seçtiğim sözcüklerden, tonlamamdan başka şeyler de duyar şimdi. İyisi mi mesaj atayım. Hemen şimdi; diyemeden gitmek de var.
     “Değeri hep artan fesleğenim. Ölünce seni çok özleyeceğim.”
     Laçin’den yanıt: “Hiç ölmeyeceksin, seni çok seviyorum.”
     Laçin diyorsa ölmem ben.

     Laçin Ceylan, ünlü bir yüz olmak ile önemli bir oyuncu olmak arasındaki farkı iyi bilir. Birçok değerli sanatçıda görülen kendini çoğaltma yeteneği haliyle onda da var.
Onunla birlikte canavarlar odasında Canetti okuyorsanız, Ionesco’nun Kel Şarkıcısı’nı sahneye taşıdığında size acı içinde kahkahalar attırdıysa, onunlayken felsefeye, matematiğe iyice sarılmak istiyor, bedeni iyi kullanmayı, ruhunuzu ya da yüreğinizi iyiliği çoğaltmak için kullanmayı öğreniyorsanız, onun ayakkabı, şişe boyamasını, hayatı güzelleştiren her şeyi öğrenme merakını, fikir üretmesini, yaşama sevincini çoğaltmasını, bu coşkusunu herkese geçirmekteki maharetini gıpta ile izliyorsanız, yazdığı öyküleri keyifle okuyorsanız, her haliyle güzel bir Rönesans kadını huzurunda olduğunuzu anladıysanız ve “Canım…” diye başlayan tümceler kurarken yakalarsanız kendinizi, telaşlanmayın. Yörüngesindeki diğer gezegenlere toslamamaya gayret edin sadece, kendiniz olun, aldığınız ışık kadarını yansıtın, ona ve de başkalarına.
Emeğin kıymetini bilir o. Ben gene sana vurgunum Laçin, diyen gözlerle bakmanızda hiçbir sakınca yoktur. Hatta belli de edebilirsiniz avaz avaz. Garantilemek için o sevgi ikonunu hayatınızda,  çocuğunuzun adını “Laçin” koyabilirsiniz. Onunla birlikte yürüyebilmeyi öğrenmişseniz, bir gün bir de bakarsınız ki bir avuç Şam fıstığı saklamış sizin için.
     Ben Michigan’ın Saginaw mezrasında hocalık yapıp kedim Minnosh’u Laçin sandığım zamanlarda yolladığı kendi el yapımı mor kartın arkasındaki notu şöyle bitirmiş: “Ben buradayım. Yolunu gözlüyor, yazdığın kitapları dişliyor, elime ne geçerse hepsinin sapını gümüşlüyorum.”
     Bu methiyeyi yazarken ben, içerki odadan fırlayıp gelir mi ki, İstiklâl Caddesi’nin ortasında yaptığı gibi de sorar mı “Nasıl olmuş bu etek Yusuf abi?” diye? Önüm sıra yürür Laçin, ben de ona “Arkandan yürüyende ‘Biraz hızlanayım da çaktırmadan şu nefis vücudun yüzünü de bi göreyim,” hissini uyandırıyorsun,” derim. Laçin de gene keyifle, “Alemsin Yusuf abi,” der.
Şimdi Kumbaracı’da bisahne’de bitiyatro yapıyor ekibi ile, kocaman yüreği ile, yine.
     
Laçin Ceylan
Gün güneş bulut yel, penceremden bak gel.
Ömrün çoook, ağın gözündeki balık kadar
bereketli olacak geçmişte kalan keder,
çünkü sensin o sapını gümüşlediğin

hançerin üstündeki yegâne mücevher.

Ankara'daki evde dostlarım Güler Siper, Laçin Ceylan ve hayatımın latifesi rahmetli Gülseren Tuğcu Karabulut ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder